Salı, Temmuz 29, 2008

Bir sancı gibi “Ege”m geldi. 1 ay yokuz buralarda; istanbul sizin olsun. Ağustos’ta kapattım dükkanı.

Pazar, Temmuz 27, 2008

Rüyam Kanadı

Denizle karanın birleştiği ıslak ve çıplak kuma ne kadar derin vede bir o kadar anlamlı yazılar yazsam da her dalga gelişinde yok oluyor herşey. Üzerinden su geçip geri çekildiğinde beyaz bir yaprak gibi kalıyor geride kalan, yeni bir sayfaya dönüşüyor adeta tekrar yazmam için. Bir metre ileri yada geri gitmenin anlamı da yok . Yazılmıyor...

Yetişemediğim bir oniki eylül dönemi var. İçinde olmak istemediğim ama yetişseydim tam ortasında kendimi bulacağım... Hızlı yaşanmış, hızlı tükenmiş cesurlar. Geriye kalanlarsa anıları. Arkalarındaki ödleklerse şimdiki siyasetçiler ! Gelmeye çalıştığım yer o dönemin “ duvar yazıcıları” aslında. Grafiti gibi süslü bir kelime bile icat olmamış sadece duvar yazıcısı diye geçiyor bu nokta bile konulmadan yazılmış net, anlaşılır cümlelerin yazıcıları.

Bir bekçi düdüğünün teyakkuz sayıldığı, az ötesinde bir mermi çekirdeği ve de ertesi gün kireçle boyanacağını bile bile gece yarısı yazılan yazılar. Kendimi gördüğüm rüyada, rutubetli eski bir evin duvarını yazarken buldum ben de geçenler. Koca bir kovaya fırçayı daldırıp daldırıp çıkarıyordum, başımı arkaya doğru çevirip pencerene bakıyordum. Gürültümden seni uyandırıp yakalanacağım endişesiyle. “Seni ben en çok Ağustos’ta sevdim”, diyordum diğer yazıcılara ders vermeye çalışırcasına ve yazı böyle yazılır diyordum, gözyaşlarımı boyamla harç ederken.