Çarşamba, Ekim 07, 2009

...




Yılın en sevmediğim zamanı sanırım şimdi.
Cılız bir ifadeyle yukarıda duran güneş, aşağıda koyu renkli formalarını giymiş öğrenciler ve istanbul'un caddelerini kilitlemek için gelen yazlıkçılar midemi bulandırıyorlar. Kentden bu zamanlarda yükselen gürültü beni boğuyor, kaçasım geliyor. Odamın kalın perdesini çekip yorganımın altında kendi terimle boğulana kadar kalmak; bir yandan da sinemada seyretmeye fırsat bulamadığım filmleri dvd den izlemek istiyorum mabedimde.


Adı bile sevimsiz geliyor zamanın... "sonbahar".
Rengi fersah fersah uzak ruhuma. Siyah beyaz fotoğrafları, tabutu ve mezarı hatırlatıyor; kumsallarda yalınayak gezinince hissedilen soğuk kumu hissediyorum tüm bedenimde.
Pazartesi gibi iğreti birşey yani.
---------->>

Uzun zamandır yazamadım, daha doğrusu yazasım gelmedi. Bu geçen süre zarfında oldukça konu birikti zihnimde. Şimdiyse nerden başlayacağımı kestiremiyorum bir türlü. Hiç yazmak istememe rağmen gündemdeki siyasi konular ve münevver cinayeti kendi kendime baskı yapıyor, ağırlığını hissediyorum. Bir yanda açılım denen safsata ve bu konu hakkında (ortada ne yapılmak istendiği belli değilken) herkesin birşeyler söylemesi; kuyuya taş atılmakla ilgili deyimi hatırlatıyor vede bununla kalmayıp yüzümüze siz "aptalsınız" dendiğini düşünüyorum.

Artık yanlı olmayan yayın organı kalmadı, dolayısıyla okuyacak ve kendi fikrimizi oluşturacak bir medya mercisi kalmadığına göre coğrafyamızda tv izlemenin, gazete okumanın da sadece vakit kaybı olduğunu aşikar.


Sonuç bölümüne gelirsek... Sürünün ortasındayız ve şimdilik otluyoruz sessizce. Yarınları düşünmek istemiyorum. Düşününce işin içinden çıkamıyorum.