Perşembe, Mayıs 31, 2007

"sen"

Bir su gibi hissediyorsan kendini , her kaba girmende muhtemel gerçekler arasında yer alıyor, kuşkusuz .
Akıyorsan yatağını buluyorsun ama hava şartlarına karşı tedbirliysen.
Örneğin aşırı soğukta donarsın. Donarsan da yolda kalırsın. Sıcak hava da ortalıkta olursan buharlaşır, sonrasında ipi kopmuş uçurtma gibi uçar gidersin.
Bilmediğin gerçekler değildi bunlar oysa. Hep antrenmanlı ve tetiktin, iyi de aktığını düşünmüştüm, referanslarla birlikte.
Nasıl hissiyata sahiptin, lopların işleyişinde nasıl bir sorun vardı bilinmez...

Ve sen kendini buharlaştırdın şubat ayazında...
Düşünülmedik bir anda başrol verdiğim oyuncum buharlaştı aniden.

İsmini hatırlayamadığım bulutlar seni getirmeye yetmedi.
Tekrar geri dönesin diye edilen dualarla göğe açılan eller yağdırmaya yetmedi bulutlarda seni.
Ta ki fırtnıyla gelen küçük kızların gözyaşlarında görene dek .

Cumartesi, Mayıs 26, 2007

Magnet teşekkürler

Kokunu iliştirsen rüzgarların ucuna telgraf yapsan;
Uçurtmamla yakalasam güleryüzlü bir akşamüstü.
Çayıma karıştıracağın şekerlerin gibi kanıksayarak kavuşmak,
Bir bebenin ilk “an ne” demesi gibi heyecanla ismini kulaklarına fısıldamak...
Kollarımla seni sımsıkı kucaklamak istiyorum;
Güleryüzlü bir akşamüstü

Yüreğine sağlık

Perşembe, Mayıs 17, 2007

kendi kendine konuşmaktır aşk (cezmi ersöz)

Aynı şehirde yaşamak, aynı havayı solumak, aynı güneşle uyanıp ayrı hayatları yaşamanın ne anlama geldiğini bilmek istemez kimse; haklı olarak.
Sende istemezdin.
Hatasından ders almamış küçük bir mahkuma verilen ceza yanında özne’de ödüyo işte faturayı, dışarıda olsa dahi nefes alıp verdiği her dakika da.
Yokluğun madden en ağır ceza olduğunu başına vura vura öğrenirsin...
Yetmez ki geçmişde kalan uzak ve hatta artık dışarıda kalmış hatıralar...
Rüyalar, hayaller, yaşanılanlar bir yere kadar. Kanlı canlı karşında olmadıktan sonra. Yemeğe çalıştığın her lokma da silüteni kesmeye çalışırsın, kesmeye hasret kalmış kör bir bıçakla...
Şarkılar sana söylenir, hızını alamaz savrulursun pilini bitirdiğin mekanik bir saatin içinde.
Sabır türküleri okunsa da kulağına, bilirsin bunları halbuki ama içinde büyümeyen kız çocuğu bunu bilmez, bilemez.
Sanrılarla yaşamaya alışmak, hayatı idame ettirmek, susuz akvaryumda sırtüstü yüzmekmiş meğer değil mi?
Sadece eski bir çığlık kalmış geriye senden ve davetsizce gelen gizli telefon tacizleri...

Çarşamba, Mayıs 16, 2007

Bugün saçlarımı kestirdim, her zamankinden biraz daha fazla.
Kuaförümde bir çocukla karşılaştım avukat. kaza geçirmiş, trafikte yayayken araba çarpmış ve beli kırılmış. Dev bir korse giyiyor, robocop elbisesi gibi. kötü hissettim kendimi onu öyle görünce. Sorular sormak istedim, üzülmüştüm ama gene de toparlayamadım cümlelerimi kafamda. Böyle durumlarda enteresan sorular soruyorum o durumdaki insanlara (genelde bir şekilde ezilmişlere) ve kendilerini motive edici cevapları kendi ağızlarından almayı başarıyorum. Erkek yada kadın fark etmez "güçlü benliği" uyandırıyorum içlerindeki. Olsa da olmasa da bir şeyleri kıpırdanıyor.

Telefonum çalmıştı saçlarımı kesilirken, bir şeyler yazmıştım orda bulduğum bir kağıda. Çıkarken unutmuşum. Kazazede çocuk notlarınızı unuttunuz dedi. Telefonuma yüklemiştim oysa notu ama gene de bir şekilde konuşmuş olmak sanki bana iyi gelecekti onunla.. Teşekkür ettim, o da gülümsedi.

Cildim kolay tahrip olmaz, çok hassas değildir fakat nedense her kuaför çıkışı yüzümün elmacık kısmı kıpkırmızı olur, yolda yürürken herkes bana bakıyormuş gibi hissederim, utanırımda. Sanki bir kusurmuş gibi; istememde insanların bana dikkatli dikkatli bakmalarını. Ben gene bu şekilde düşünüp yolda yürüyorken eski bir arkadaşımı gördüm zannettim. Oymuş, yanılmamışım. Bir beyaz eşya dükkanın önünde karşı karşıya geldik, öpüştük. Dar bir pantolon ve üzerine kolsuz bir body giymiş, giydikleriyle de oldukça da zayıflamış görünüyordu. Yüzündeki kemikler belirgin bir hal almış, karnında ise garip bir şişlik vardı. Hamile misin diyemedim çünkü o kiloyla hamile olunamazdı.Acaba bir rahatsızlığımı var yoksa ur,kist gibi bir şey mi var diye düşünürken ben evlendim diyiverdi. Hamileymiş.
Gül ağacında portakal gibi durmuştu çok şaşırdım...
İlk kez böyle bir gebelik gördüm, sanki binlerce gebe görmüşüm gibi...

Pazar, Mayıs 13, 2007

Havalar henüz yeterince ısınmadı, karpuz kabuğu da henüz denize düşmedi fakat ben üşüsem hatta titresem de hafta sonları teknede kalmayı seviyorum.
Bilinçaltından gelen telkinden midir yoksa başka bir durumdan mı bilmiyorum ama sanırım dalgalarla oluşan sallantı “beşik”i hatırlatıyor ve saatlerce sallanmak istiyorum; bir bebenin anasının ayaklarında sallanması gibi.
Sallanıyorum da, biberonumda kirlibeyaz soğuk sıvıyla.
Bunun yanında neden denizcilerin kirlibeyazla barışık olduğunu bizzat yaşayarak öğreniyorum. İstikrarımdan dolayı kısa bir süre sonra da daha iyi bir öğrenci olacağım da muhakkak.

Bugün öğleden sonra daldım gittim, yalnızdım bir süre.
Eriği tuttum, sonra çiğköfteyi, sonra yelkenliyi ve Tamer’i ve çarptım hepsini… Adın çıktı ama gene bir eksik vardı.

Cuma, Mayıs 11, 2007

Duraksadım…
Kendi eksenimde dönüp şaşkınca etrafıma bakınmaya başladım.
Sanki ışınlanmışım yada bilmediğim bir yerlerde bilincim formatlanıp dışarı salıverilmişim gibi bir hisse kapıldım.
Acaba ne kadar zamandır önüme bakmadan yürüyordum..!
Siyah beyaz adımlarla…

Pazar, Mayıs 06, 2007

Zamanında gelmesi gereken beklediğim ne varsa aslında zamansız gelmesi yada gelmemesi kadar da sindirmiş olduğumdan sürpriz yaşıyorum bir anda karşımda gördüğümde. Oysa sürprizleri hiç sevemedim ben; sonunda “Sürpriz yapmak istemiştim ” le biten cümleler olduğundan belki de. Bunla beraber mutlu edeni de denk gelmedi yaşamadım hatırladığım kadarıyla ve sürpriz kelimesini duyunca antipati katsayım oldum olası hep tavan yapar.

Sevmiyorum...

Perşembe, Mayıs 03, 2007

Telefonumda rüya görmeye başlamış.
Aranmayı bekler gibi aranıyor, aramak için.
Duymadığı şeyleri dinledi dün gece, şahidiyim.

Bir nefes uzakta ama galaksiler var kapsama alanları arasında, görmediği rüyaları düşünür gibi…
9 ay olmuş son çocuk öleli, en küçük olan.
En son zehrin, en pis gecenin sabahı. Ağıtları ve acısı hiç dindirilemeyecek.