Çarşamba, Aralık 17, 2008

...

Soluk almadığımı fark ediyorum bazen, vücudumun değil de ruhumun. Ertelediklerim, uzaklaştırdıklarım belki de unuttuklarım yaşamsal doğal ihtyaçlarımın en önemlisini kaybediyormuşum hissini veriyor kimi zaman.
Kendime kendim olduğumu hatırlatan, manevi enerji depomu dolduran sevdiğim insan kokusu dışında, sahibesi tarafından sımsıkı sarılan bedenimden başka “varım” dedirtecek birşey gelmiyor aklıma.

Dağılmış bir mutfakta, iki-üç parçaya ayrılmış tabak gibi birisi gelip yapıştırıyor, bir diğeri gelip tekrar sağlamlaştırmaya, yamamaya çalışıyor ve sonrasında bir şekilde tekrar kırarak hızla uzaklaşıyor.
Yani çabalar ne mutfağın toplanmasına nede tabağın orjinal haline dönmesine yarıyor.
“Uzak durun” yada “yaklaşmayın”la başlayan cümleler kurmak yerine, mazoşistce davranan bünye yeni onarıcılara daha doğrusu yeni kırıcılara kucak açıyor adeta. Akıllanmıyor...

Pazartesi, Aralık 15, 2008

Samimi bir bardak çay

Sandığın gibi değil hiçbirşey...
Karışmış, iç içe geçmiş rüyalarım,
Midemdeki asit oranı sanki arşa değecek,
Ve en rahata erdim dediğim anda giren kramplar,
Sıçratıyor beni...
Sıçratıyor her seferinde bir öncekinden daha da yükseğe.
Bir kaşığa biraz da suya ihtiyacım var boğulmak için.
Kaç çemberden geçmişim,
Kaç savaştan çıkmışım sayısını hattırlamadığım,
Merdivenleri zorlukla çıkmış yaşlı bir adam yorgunluğuyla,
Yılmış, sınırlanmışım.
Korkutuyor gece odama giren ağaç gölgeleri,
Isırıyor beni çıplak yakalayan rüzgar,
Çok acıyor canım...
Çoook.

Perşembe, Aralık 04, 2008

 
Posted by Picasa


33’e çeyrek kala emeklemeyi öğreniyorum. Saati durdurdum, dolabımda boş parfum şişelerimin yanına kaldırdım. Ne zaman zamanla ilgili bir cevaba ihtiyacım olur o zaman saatimi koluma takmış ve emeklemeden sonraki aşamaya geçmişim demektir, bu da adaklarımın adanması anlamında mutlu sona doğru ilerlediğimi gösterir. Her ne kadar karmaşık görünsede çıkış pusulam, göründüğü gibi değil; “adım” atmak kafii benim için...
Türk filmi kıvamıda da denilebilir aslında durum için, mutlu sonla biten acıklı senaryolar gibi.
İçinde acı, tatlı, tatsız, aşk, anti aşk herşey var. Tek eksik çalıkuşu...

Bir sürü hayal ve projeye her daim gebedir küçük aklım. Gün geçmez ki yeni bir plan yapmiyim yada hedeflemiyim. Bu şekilde ki örneklere yapılması pek zor olmasa da, oldum olası yapmayı isteyip de bir türlü yapamadığım yağmur altında sırıl sıklam olana dek yürümek gibi isteğim vardı. Şemsiyeyle dolaşmayı hiç sevmem ama nedense şimdiye kadar dediğim şekilde ıslanamamıştım taa ki bugüne kadar. Engin abimi de kaybetmişiz meğer. İçim kan ağladıkça yağmur yağdı, yağmur yağdıkça da ben ıslandım; karıştım kendi kendime. Nasıl adlandırılır bilemiyorum acının büyüklüğü ama eksiklik en işlevsel organın eksikliğiyle eşdeğer.

Lodos var denizlerimde, karaya oturmaya hazır da gemiler. Kılavuz kaptan bir yere kadar kurtarıyor gemiyi. Titanik olsan kifayetsizsin kader karşısında. Herşey boş...