Salı, Temmuz 28, 2009

Peki...

Fırtınalar çıksa, üzerime dağlar devrilse acımaz canım, sıkarım dişimi “Ah demem”.
Bir an gözlerim kapansa yollar da, ezse beni koca koca araçlar; yapacak bir şey yoktur “Ah demem”
Mermi yağmurunda sırılsıklam olsam hiiiç üzülmem, kader derim gene, “Ah demem”


Okyanus yutsa beni, girdabın ortasında kalsam, döne döne içine çekse beni kara sular,
Ve sen orda olsan....
İşte o an göremezsem bana uzanan elini; ki kurtarmaya gücünün yetmiyeceğini bilsem de ince bileklerinin...
Son göreceğim şey ellerin değilse “Ah derim”, canım çok yanar.
Hoşçakalı ben demem, geride bıraktıklarım sarar seni, için titrer...

Pazar, Temmuz 19, 2009

Nostaljinin babası omzumda benim...

Gülümse hadi gülümse
Bulutlar gitsin
Yoksa ben nasıl yenilenirim
Hadi gülümse......

Bu güzel şarkının sözlerini rüzgar ne zaman getirse kulaklarıma işte ben o an kendimi 1988 yılında, Gökçeada'da bulurum. Hayatımın en güzel yazlarını geçirdiğim ada, duygusal coğrafyam da suyun dışında ağrı dağı olan bir buzdağıyla eşdeğerdir. Saçma ama yeri gelir o topraklardan ve denizden koparılmış bir mülteci ya da sınırdışı edilmiş bir vatandaş gibi hissederim kendimi. Tezat, arabamla
dört beş saatte ulaşabilecek ken.

Özlediğim bir yar olur bazen ada, içince içimi daha da dertlendiren. Terk edilmiş köyleri aklıma gelir, yamuk yumuk parke taşlarıyla ve terk edilmiş bir sevgili mezarına dönüşüverir o evler; darmaduman olmuş damlarıysa yazısız birer mezartaşı.

12 yaşında bir çocuk değil de 12 yaşında bir delikanlı, 12 yaşında bir adammışım aslında ben o zamanlar. Kuzu limanından gün batımını izleyen ilker neleri hissediyorsa şimdiki ilker'de bu suni şehirde gün batımını apartman aralarından ne kadar izleyebilirse aynı duyguları aşağı yukarı hissediyor.

Taaa o zamanlarda adanın toprak yollarında araba kullanıyor, sonuna kadar açsam da teybimin sesini, garip görünümlü kolonlarımdan çıkan güzelim Sezen Aksu sesi ancak arabanın kapsadığı yer kadar bir bölgeye sesi ulaştırıveriyordu.
Yani şimdi kafamda beliriveren o zamanın copysi aslında karikatür gibi birşey.
Hatırlamayı hiç istemediğim, bir yerlere ait olmayan doğum günün, hiç istemesem de telefondaki alarmla önüme geldi.
Oysa ne garip. Her yıl ilk arayıp tebrik eden ben olmak için takvimimde asıl günden bir önceye kaydetmiştim. Şimdi ise sadece es geçiyor ve de sana, çok değerli arkadaşıma hayatta başarılar diliyorum.

Cumartesi, Temmuz 04, 2009

Senin ardından...

Yok, şehrimin ışıklarının sarıya tahammülü.
Beklemek yok yani,
Kırmızı da yok.
Hep yeşil olacak, ekşi bir elma gibi.