Cuma, Ağustos 28, 2009

Ne beni bekleyen bir rumi oldu nede arayıp bulan şems!




Günlerdir dinliyorum sessizliği ve okuyorum. Hiç okumadığım türden kitaplar okuyorum anlamaya çalışıyorum. Sanırım anladığım, içinden bir şey alınmayacak, mesaj vermeyen kitapların okunması da gayet hızlı bir çırpıda oluveriyor. Klasiklerse tam tersi. Bu tezatta bir terslik olabilir gibime geliyor.
Yaşanmış olayların edebi anlatımla kitaba dökülmesi ve elime alınca okumak apayrı tat veriyor, on oscar almış bir film izliyormuş heyecanıyla okuyorum. “Yaşanmışlıklar” geçmişte, geçmişse tarih olgusunda belirgin. Belirginliği tamamen ortaya çıkarmaksa araştırmacılara ve yazarlara kalıyor elbet. Okumaksa bize...

Trend diye bir kelime yerleşti güzel türkçemize ve sanırım bu yerleşikliğin mazisi 15 yıl ya vardır ya da yoktur. Dilimizde neye tekabül ediyor tam bilmiyorum fakat zannımca “akım” ya da “popüler” gibi bir şey. Açılımı da herkesin talep ettiği, üzerine üşüştüğü herhangi bir obje. Bu bir giyim de olabiliyor, bir aksesuar da... Hatta bazen bir saç boyası.
Ege'den, lodos yaşayan bir sahilde dalga sesleri ve yarı yarıya boş bir plaj karşısında bu yazıyı yazarken gelmek istediğim yer etrafımda gözlemlediğim “kitap okuma trendi” ile ilgili. Şezlonglarında yayılmış yatan insanların büyük bir kısmının güneş yağı artıklı ellerinde aynı renk ve boylarda adeta yeni bir ülkenin ortaya çıkan bayrağı gibi aynı kitaplar tutulmakta. Azınlıkta kalan kitaplarsa 3. dünya ülkeleri gibi “el verilmesini” bekliyor daha fazla yağlı el tarafından tutulmak için.

Oldum olası haksız rekabetten ve kazançdan nefret etmişimdir. Daima objektif olmak konusunda yerleşik ilkelerim ve de belirgin bir çizgiye sahip olduğumu düşünmüşümdür fakat korsan kitap almak konusunda kendime taviz verdim. Bulunduğum sahil kasabasından 5TL'ye kitap olup okuyorum ve bundan zerre kadar rahatsızlık duymuyorum.(Kast ettiğim haksız rekabetle bir noktaya gelmiş yazarların kitapları.)
Bayrak gibi tutulan kitapların yazarlarının kimisi ne yazık ki yazdıkları eserlerle değil yarattıkları sansansasyonlarla kitaplarını gündeme getirmişler, kimisi de ait olmadıkları ve olamayacakları Uluslar arası üst düzey zümrelerin vitrin klüplerine şirinlik yapmak suretiyle, çıktıkları yumurtayı kötüleyerek isimlerini duyurabilmişlerdir.

İşte bundan sebep dir ki okumak trendi beni bağlamıyor, sevmiyorum herkesin okuduğu kitapları okumayı. Kitapçı da elime aldığım adı sanı duyulmamış kitapların en arka sayfasını okumayı ve rastgele seçtiğim bir sayfada gözlerimle gezinerek keşfetmeyi ve kendimce ortaya çıkarmayı daha şık buluyorum. Elbette karpuz gibi değil kitap seçimi, tavsiyeler ve referanslar çok önemli okunacaklar adına ama yukarı paragrafta da belirttiğim gibi ama ambalajıyla ya da abuk ismiyle prim yapmış kitaplara ben karşıyım arkadaş.

Pazartesi, Ağustos 10, 2009

Bir yaz klasiği tekerrür etti bu yıl da...
Egem geldi. 1 ay dükkan kapalı.