Perşembe, Mayıs 26, 2011

kaygılarım azalsın...

Seni sevdiğimi unutma, aklından çıkarma lutfen beni.
Olur ya dikkatin dağılır, (olmayacak bir ihtimal ama) unutursan diye kırmızı bir kurdela bağla mesela parmağına. Yada gökyüzü beni sana hatırlatsın. Gündüz güneş, gece de karanlıkla özdeşleştir beni; ki kaygılarım azalsın.

Ağaçlar sonbaharda yapraklarını döktüğünde beni hatırla, kışın kar yağdığında beni hatırla. İlk baharda ağaçlar tomurcuklarını patlatdığında, yazın sıcaktan her yer kavrulduğunda hep beni hatırla. Hatırla ki kaygılarım azalsın.

Yeni doğmuş bir bebeğin sesinde hatırla beni, ben ordayım farzet. Yedi aylık bir taksicinin kornasında beni hatırla, aşağıdaki ilkokulun dijital zil sesinde beni hatırla. Hiçbirini mi duymadın karşınızdaki hocanın sesiyle 5 kez beni hatırla. Hatırla ki kaygılarım azalsın.

Pazartesi, Mayıs 02, 2011

Seçimmi eziyet mi?



Yıl 2011. Gene seçimlerle karşı karşıya ülkem. Gördüğüm kimbilir kaçıncı genel seçim fakat ne yazık ki karşımıza çıkan parti liderleri sayısı seçimlere aynı oranda fazla değil. Resmen parti liderleri ve yönetimlerinin karşımızda yaşlandıklarını, saçlarının beyazladığını, kelleştiğini ve bunun gibi zamana karşı yenik düşen herbişeylerini gözlemliyoruz. Yapışmış oldukları koltuk ve sevdasından onları ancak ölüm ayıracak yada bir komplo kurulacak ki bizlerle vedalaşsınlar.

Garip bir sevda bu ama bu koltuk sevdası beni rahatsız etmiyor artık. Bir takım insanlarında zengin olması, kadrolaşma, insanların kendi çevrelerinin kayrılması da alıştığım durumlardan. Her ne kadar demokrasiyle yada çağdaş yaşamla alakası olmasada, bu faullü durumları da kanıksadım. Kim gelse aynı şeyi yapıyor çünkü. Şu ana dek şaşırtan çıkmadı beni.

Benim en rahatsız olduğum konu meydanlardaki konuşmalar ve üslup! Bir insanın elinde mikrofon varken bağırması gerçeği benim fena halde canımı sıkıyor. Elinde tuttuğun şeye fısıldasan kitlelere ulaştıracak donanıma sahip fakat buna rağmen yırtınırcasına, şah damarını patlatırcasına hönkürmek, ağzından kudurmuş bir köpek gibi tükürükleri saçan "medeni" bir insanı izlemek benim midemi bulandırıyor.
İcraat yada proje anlatmak yerine rakip partiyi sövmek, atışmak, dellenmek nedir yani. Bu konuşmaları dinleyip insanların oy vereceği partiyi seçebileceğini düşününce daha da sinirim bozuluyor.

Yemin ederim herhangi bir partiden çıkacak ilk romantik konuşmalar yapabilecek lider tek başına iktidar olmasada, halk ince düşünen insana sahip çıkacaktır.

Şer bakmayan insanı hissedeceğiz eminim...

Ayrıca TV denen cihaz icat olmuş ve herkes tarafından kullanılıyorken neden ordan kitlelere ulaşmak yerine neden seçim zamanları ilçe ilçe ülke gezilir ve kafa şişirilir. Geç kardeşim ne diyosan ekrandan de. Gereksiz masraf da etmiş olmazsın.