Pazartesi, Kasım 05, 2007

Notlars



Metropollerde yaşayan insanlar gelişen teknolojiyle birlikte kamu otoritesinin dışında kendi kurallarını kendileri yazıyorlar kimi zaman. Örneğin metro istasyonlarında yürüyen merdivenlerde yaşıyorum buna örnek bir olay. Nasıl mı? Yan yana sadece iki kişinin bir basamakta omuz omuza çıkabildiği bu merdivenlerde, merdivenin solundaysanız eğer arkanızdaki insanlar sizi bir şekilde sözle yada kakma yoluyla merdivenin sağ tarafına davet ediyor. Sol şerit de yürüyen merdivende “yürüyen” insanlara kalıyor. Baktım gerçekten insanlar bunu kanıksamış yürüyen merdivende “yürümek” istemeyen insanlar usulca hemen sağ tarafa yanaşıyorlar.Çok pratik ve çalışkanızdır ya; yürüyen merdivende kazanılacak 10 yada 20 saniyeyi kar sayıyoruz. İlginç hatta komik bence...

Spor salonlarında, saunada, teknede, dişçide her yerde galoş var artık. Ağızdan “yaloş” gibi çıkıyor ama buna rağmen oldukça iş görüyor. Bunları giyerken eğilip büzülürken girdiğin zahmetle birlikte kanın beyinde birikme durumu iğrenç ama artık aşınmış ve yırtık çoraplarını diğer insanlar görecek kaygısı taşımıyorlar çorap mağdurları...

Elime bir kitap aldıysam ve bu kitap kalınsa hemen arka sayfalarını okumaya başlarım. 5-10 Sayfa okuduktan sonra tekrar başa dönerim. Nasıl bir merak bu bilmiyorum, neye yaradığını da ama çocukluğumdan beri gazeteleri de böyle okurum. Arada kitapçılarda inceliyorum kitap inceleyen insanları. Yalnız değilim, biliyorum...

Eskiden horozlar vardı sadece. Sonrasında dinlere göre camii’den ezanla, kiliselerdense çanlarla uyandırıldık. Daha sonra çalar saatler çıktı galiba. Şimdiyse cep telefonları var. Ne geri kalma riski nede çalmama gibi durum söz konusu değil. Benim burada en çok hoşuma giden erteleme olayı. Kalkmam gereken saatten yarım saat daha erkenine kurup defalarca uyuyup uyanıyorum kalkmam gereken saate kadar...

İstanbul’da kurak geçen 2 seneyle oldukça su kaybımız oldu. Son aylara kadar insanlar tedirginlik içinde suyla ilgili gelişecek olayları ve akıbetlerini bekledi daha doğrusu bekledik. Yağmur tanrıları acıdı bize ve suya kavuştuk. Bardaktan boşanırcasına yağan yağmurla barajlara dolan miktar sadece istanbul’un 3 günlük ihtiyacıymış. Ertesi günler ara ara hatrı sayılır derecede yağan yağmurlara belediye’den gelen yanıt 5 günlük daha su geldi şeklinde. Bir zamanlar halk deprem zamanında kandilli rasathanesinden önce ölçüm yapıyorlardı kendilerince. Şimdiyse duyuyorum suyla ilgili yapılan yorumları. Yağan miktara göre bir tuvaletlik anca yada akşama bir demlik çay çıkar gibi...

(Photo:Haydarpaşa'dan kadıköy. may 2007)

Hiç yorum yok: