Pazar, Temmuz 19, 2009

Nostaljinin babası omzumda benim...

Gülümse hadi gülümse
Bulutlar gitsin
Yoksa ben nasıl yenilenirim
Hadi gülümse......

Bu güzel şarkının sözlerini rüzgar ne zaman getirse kulaklarıma işte ben o an kendimi 1988 yılında, Gökçeada'da bulurum. Hayatımın en güzel yazlarını geçirdiğim ada, duygusal coğrafyam da suyun dışında ağrı dağı olan bir buzdağıyla eşdeğerdir. Saçma ama yeri gelir o topraklardan ve denizden koparılmış bir mülteci ya da sınırdışı edilmiş bir vatandaş gibi hissederim kendimi. Tezat, arabamla
dört beş saatte ulaşabilecek ken.

Özlediğim bir yar olur bazen ada, içince içimi daha da dertlendiren. Terk edilmiş köyleri aklıma gelir, yamuk yumuk parke taşlarıyla ve terk edilmiş bir sevgili mezarına dönüşüverir o evler; darmaduman olmuş damlarıysa yazısız birer mezartaşı.

12 yaşında bir çocuk değil de 12 yaşında bir delikanlı, 12 yaşında bir adammışım aslında ben o zamanlar. Kuzu limanından gün batımını izleyen ilker neleri hissediyorsa şimdiki ilker'de bu suni şehirde gün batımını apartman aralarından ne kadar izleyebilirse aynı duyguları aşağı yukarı hissediyor.

Taaa o zamanlarda adanın toprak yollarında araba kullanıyor, sonuna kadar açsam da teybimin sesini, garip görünümlü kolonlarımdan çıkan güzelim Sezen Aksu sesi ancak arabanın kapsadığı yer kadar bir bölgeye sesi ulaştırıveriyordu.
Yani şimdi kafamda beliriveren o zamanın copysi aslında karikatür gibi birşey.

Hiç yorum yok: