Perşembe, Mayıs 17, 2007

kendi kendine konuşmaktır aşk (cezmi ersöz)

Aynı şehirde yaşamak, aynı havayı solumak, aynı güneşle uyanıp ayrı hayatları yaşamanın ne anlama geldiğini bilmek istemez kimse; haklı olarak.
Sende istemezdin.
Hatasından ders almamış küçük bir mahkuma verilen ceza yanında özne’de ödüyo işte faturayı, dışarıda olsa dahi nefes alıp verdiği her dakika da.
Yokluğun madden en ağır ceza olduğunu başına vura vura öğrenirsin...
Yetmez ki geçmişde kalan uzak ve hatta artık dışarıda kalmış hatıralar...
Rüyalar, hayaller, yaşanılanlar bir yere kadar. Kanlı canlı karşında olmadıktan sonra. Yemeğe çalıştığın her lokma da silüteni kesmeye çalışırsın, kesmeye hasret kalmış kör bir bıçakla...
Şarkılar sana söylenir, hızını alamaz savrulursun pilini bitirdiğin mekanik bir saatin içinde.
Sabır türküleri okunsa da kulağına, bilirsin bunları halbuki ama içinde büyümeyen kız çocuğu bunu bilmez, bilemez.
Sanrılarla yaşamaya alışmak, hayatı idame ettirmek, susuz akvaryumda sırtüstü yüzmekmiş meğer değil mi?
Sadece eski bir çığlık kalmış geriye senden ve davetsizce gelen gizli telefon tacizleri...

Hiç yorum yok: