Perşembe, Aralık 04, 2008

 
Posted by Picasa


33’e çeyrek kala emeklemeyi öğreniyorum. Saati durdurdum, dolabımda boş parfum şişelerimin yanına kaldırdım. Ne zaman zamanla ilgili bir cevaba ihtiyacım olur o zaman saatimi koluma takmış ve emeklemeden sonraki aşamaya geçmişim demektir, bu da adaklarımın adanması anlamında mutlu sona doğru ilerlediğimi gösterir. Her ne kadar karmaşık görünsede çıkış pusulam, göründüğü gibi değil; “adım” atmak kafii benim için...
Türk filmi kıvamıda da denilebilir aslında durum için, mutlu sonla biten acıklı senaryolar gibi.
İçinde acı, tatlı, tatsız, aşk, anti aşk herşey var. Tek eksik çalıkuşu...

Bir sürü hayal ve projeye her daim gebedir küçük aklım. Gün geçmez ki yeni bir plan yapmiyim yada hedeflemiyim. Bu şekilde ki örneklere yapılması pek zor olmasa da, oldum olası yapmayı isteyip de bir türlü yapamadığım yağmur altında sırıl sıklam olana dek yürümek gibi isteğim vardı. Şemsiyeyle dolaşmayı hiç sevmem ama nedense şimdiye kadar dediğim şekilde ıslanamamıştım taa ki bugüne kadar. Engin abimi de kaybetmişiz meğer. İçim kan ağladıkça yağmur yağdı, yağmur yağdıkça da ben ıslandım; karıştım kendi kendime. Nasıl adlandırılır bilemiyorum acının büyüklüğü ama eksiklik en işlevsel organın eksikliğiyle eşdeğer.

Lodos var denizlerimde, karaya oturmaya hazır da gemiler. Kılavuz kaptan bir yere kadar kurtarıyor gemiyi. Titanik olsan kifayetsizsin kader karşısında. Herşey boş...

Hiç yorum yok: