Cuma, Aralık 01, 2006

“Bir fincanda iki dudak”

Lise'deyken tenefüslerde yada sınıfa erken girdiğim zamanlarda karatahtaya renkli tebeşirlerle renksiz şiirlerimi yazardım, kimse yokken. Sonra yazdıklarımı, tahtayı silmekten yalama olmuş süngerle az okunacak hale gelene kadar silip yerime otururdumm. Sınıf arkadaşlarımda yavaş yavaş gelir yerlerine geçerdi bu arada.

Öğretmen gelene kadar kimse bakmazdı tahtaya, fark edemezlerdi hengameden, bir yerlerde yeni birşeyler yazdığını. Ya yanındakilerle yada arkasındakilerle konuşarak korkunç bir uğultu çıkaran topluluk anca öğretmen sınıftan içeri giripte masasının üzerine avucunun içiyle birkaç kez vurduğu zaman tahtaya doğru bakar ve altında imzam olmayan “silik” şiirlerimi tesadüfen farkederlerdi. Neden bunların yazıldığını anlayamayacak olan arkadaşlarımın çoğu öylece ikinci dizeyi bile okumadan gözünü kaçırır, ilgilerini çeken başka şeylerle ilgilenmeye devam ederlerdi. Açıkçası umrumda da değildi bunlar. Çünkü hedef kitlem değildiler hemde bir sürü insan için bir şey ifade etmeyeceğini biliyordum yazdıklarımın, etmesinide istemiyordum, bir kaç kişi dışında...

Onunla karşılaşacağım ilk gün heyecandan içime, deri ceketimden bile ağır ama taşımak zorunda olduğum heyecan kütlesi dolmuştu . Sanki on pont topuklu ayakkabı giymiş acemi bir kadın gibi bileğimi burkarcasına yürümeye çalışıyordum yollarda ona doğru.Bunlara sebep olan içimdeki garip kıpırtı oluşumunun sebebi yeni bir kader yapıcısının çekimiydi ve sonuna kadar hissediyordum bunu tüm “iç” organlarımla birlikte.

Aynı masada oturan iki kişi değildik bir süre sonra, aynı masada birbirini tamamlayacak yarımşar kalp ortaya çıkıverdi, “Bir fincanda iki dudak” oluverdi bir anda. Oysa kendimden yana paylaşılacak ve paylaşılmayacaklarım belliydi çocukluğumdan beri. O zamanlar oyuncak arabalarımı, bisikletimi vermezdim hiç kimseye.
Hala vermem arabamı, paylaşmam birincillerim dışında. Fakat ekmeğimi, silahımı, paramı, bileğimi, canımı hatta terimi bile paylaşırım yeri gelirse.
Bunların çok önemi yok çünkü bunlarla alınacak kalıcı hasar yada yara korkusu yok bende artık.
Birde çatalım, kaşığım, bardağım var "herkesle" paylaşmayı sevmediğim, çok komikde gelse kulağa sevmiyorum.
“Tamer” dışında senin fincanında birleşen iki dudak oluverdik. Bir kaç kişimin birisin, silikte olsa şiirlerimi okuduğunu bildiğim....

Hiç yorum yok: