Çarşamba, Ocak 31, 2007

Hicaz çalıyorum, gökyüzü gri

Türlü mücadeleler ve kendime ettiğim onca işkenceden sonra, dün gece tüm şehir uyurken sessiz sessiz girdim apartmanınıza; parmaklarımın ucunda çıkıverdim merdivenleri usulca, bir hırsız gibi. O kadar emindimki beni bekleyen bir anahtarın kapının önündeki paspasın altında olduğuna..!
Ama yoktu...
O an miladım oldu. Sanırım öldüm. Beklentilerim fena patladı içimde, paramparça oldum. Şaşkınlıkla beraber kaybolan hızlı düşünüp kara verebilme yetim otokontrolünü kaybedince hıçkırıklarım devreye giriverdi. Ne yapacağımı bilemedim o esnada ve anlamadığım daha doğrusu anlamlandıramadığım şeyler bir anda olmaya başladı. Ve kapın açıldı.
Tanımadığım bir teyze garip tavırlarla henüz ben ona daha soru bile sormamışken taşındığınızı söyledi. İşte o an bir kere daha öldüm...

Ne adresin vardı elimde nede arayacak bir numara. Savaş sonrası ailesine ulaşamayan askerler gibi hissettim, üstüne birde kaybettiğim sevgiliyi ekledim. Yerim göğüm birbirine girdi, amacımı kaybetmiştim...

Bütün gece gaza bastım karanlık otoyollarda. Aramak, aranmak, özlemek, kaybolmak boşlukta ve çaresizce; işte bunları teybin içindeki senden hatıra şarkıcının eşliğinde sabaha kadar gözlerim yarım ıslak düşündüm durdum. Ölmenin bir değişik versiyonu bu olmalıydı ama değişik tarafı, yaşarken ölü olunmasıydı.
Sensizlik ölmek- ölmek sensizlik...

Olmadık yerlerde olmadık şeyler düşünmeye başladım. Mesela kırmızı ışığa falan yakalandıysam trafikte, yaya geçidinden geçen insanlara daha bir dikkatli bakıyorum artık, belki sende ordan geçiyorsundur ve kısacık bir süre dahi olsa seni görürüm umuduyla.
Cep telefonum da daha bir yakın artık bana. Cepten öte, bedenime montelenmiş ekstra bir organ gibi hissediyorum. Her an çalacakmış gibi tetikteyim ve biliyorum sana ulaşılacak yolların hepsi onun içinden geçiyor. Uykumdan telefonumun titremesiyle uyanıyorum defalarca, bakıyorum ekrana... Yanlış alarm diyor gözlerim, sen uyumana devam et.

Seni hatırlatmayan birşey olsun diye sızlanıyorum. Ama olmuyor, sevdiğin yemeklerle konuşuyorum, sağ koltuğumla dertleşiyorum. Bazen çayıma attığım şekerle sana selam yolluyorum.
Sokaklarda duyduğum cılız ve kulak tırmalayıcı topuk sesleri bile, bana seni hatırlatıyor.

Hiç yorum yok: