Perşembe, Ocak 04, 2007

Sharm + Kahire = Mısır – Happy new year

Uçağa doğru giderken aklımda, ne Mısır’ın tarihsel önemi, ne firavun nede piramitler vardı. Sadece çok özlediğim denize ve güneşe biran önce kavuşmak, kumlardan kaleler yapmak bununla beraberde bol bol içip yan gelip yatmak vardı yumuşak şezlonglarda. Bunları yapabildim mi?
Kısmen evet, diğer kısmense hayır tabi ki…

Uçağımız İstanbul’dan sharm’a doğru yol alırken bilinmeyenin bilinmezliğinin vermiş olduğu merakla, türlü hayaller ve düşüncelere dalmıştım daha uçak henüz tekerleklerini yuttuğunda. Bunlarla beraber oluşan içimde gizlediğim “gizli” heyecan fırtınasıda cabası. Eee kolay değil tabi bir yerde insanlık tarihinin doğduğu, dinlerin ve medeniyetlerin ortaya çıkıp büyüdüğü kimi zamansa kaybolduğu yerlere gidip görecek olmak. İster istemez bir yerlerden gazı alıyoruz, bende uçakta aldım.

Dersime iyi çalıştığımı düşünmüştüm uçağımız inene dek. Yanılmışım..!

Mısır kısır bir ülke. Nerden ne geleceği, ne gelmeyeceği, arazi yapısı ve jeopolitik olarak çok önemli bir yerde olmadığı için, hemde ülkenin büyük bir bölümünü kaplayan çöllerden dolayı ve buna birde toprağının tamamen çöl kumu ve kayalardan oluştuğu düşünülürse yukarıda da dediğim gibi nerden ne gelip ne gelmeyeceği çok belli. Yani ülkeyi yönetenlerin bütçeyi yapmaları çok kolay bir iş. Hatta benim gibi bir matematik düşmanı bile orda çok kolay ekonomiden sorumlu bakan olabilir.

Mısır’da da kukla bir hükümet var. (Kimin kuklası olduğunu söylememe çok da gerek yok sanırım! Hepimizin bildiği gibi dünya tiyatromuzun ne yazık ki tek kukla oynatanı var.)
Bu “kuklalar” ülkeyi cumhuriyetle yönetiyor gibi gözükse de aslında bence tamamen hiyerarşik bir düzen hakim. Kuklalar dedim, çünkü kendi köklerinin Mısır’da yaşamış Osmanlı Paşalarından geldiğini söyleyip bununla sınıf atlayıp kendilerince elit bir tabaka yaratmış bir takım insanlarla, adeta krallık durumuna gelmiş hükümet bir olup sistemlerini istedikleri kurup kontrolü ele almışlar. Birde buna Osmanlılardan sonra ülkeye yerleşen İngilizlerin getirdiği klüp sistemi eklenince (masonluk, rotaryanlık) iyice halk için tuz biber olmuş.

Halk yaşamak için çalışmak zorunda. Ne kadar çalışırlarsa çalışsınlar kazanacakları para belli. Az çalışsalar da devlet onlara standartlarını karşılayacak kadar enerjiyi ve tükettim maddelerini veriyor. Bu şekilde, zamanın çağdaş kölesi olan Mısır halkı bir şekilde sus payı alıp hayatlarını idame ettirmeye devam ediyorlar. Yalnız tam burada turizm olayı devreye giriyor. Biraz şanslı, biraz akıllı ve birazda girişimci olan, esnaf ruhuyla turizm sektörüne giren istisna grup işeri yaver giderse yani “yürü ya kulum”la sonrasında tutabilene aşk olsun.

Şarm El Şeyh denen (bana göre turizm cumhuriyeti) cumhuriyette işte böyle bir girişim sonunda ortaya çıkan, ilerisi çok açık ve parlak olan bir sahil kenti. Dubai’yi çölden bir vaha’ya çeviren müteşebbis ruh, burada da devreye geçirilip yeni imkanlar yaratılmış halka istihdam adına ve vergisel olarak devletede tabi. Sanırım bu proje hükümetten gizli ortaya çıktı yada hükümet bu kentin bu kadar gelişeceğini tahmin etmedi! Aksi takdirde asla böyle bir olaya müsaade etmezdi.

Sharm tabiatı itibarıyla çeşitli sporlara sağladığı imkanlardan ötürü, en başta da kızıl denizdeki rengarenk ve insanların ayağına dolanan binlerce değişik balık türüyle dünyanın dalış turizm merkezi olmaya, yılın on iki ayı boyunca tepeden gitmeyen güneşiyle de her türlü su ve diğer sporları yapmaya da müsait bir kent. Ben gidip görmesem de duyduğum kadarıyla çölde motorlarla yapılan safari ve deve turları da insanların oldukça ilgisini çeken sıra dışı eğlenceler.

Sharm’da mazisi sanırım henüz 5 yıl bile olmamış olan tüm tatil köyleri ve yapıların maksimum yüksekliği 2 yada 3 kata kadar müsadeli. Oldukça da düzenli bir mimariye sahip.
Alışveriş merkezleri ve çarşılarda ise hemen İngiliz ve amerikan kültürü göze çarpıyor. Mc donald’s ve hard rock cafe oraya da gelmiş yani. Başka söze ne hacet!!!!
Halbuki doğal arap kültürlerini ön plana çıkarıp bunu kullanmaya çalışsalar eminim maddi-manevi daha çok kazanacaklar ama henüz bunun bilincinde değiller ve gene çok eminim bunun için ileride çoooooook hayıflanacaklar.

Araplar işletmecilik konusunda da oldukça zayıflar . Turiste, 10 sene önce Ruslara davranan laleli esnafı zihniyetiyle yaklaşıyorlar. Kör tuttuğunu kazıklıyor, safariye çıkmak da kaçınılmazsa zevk almaya bakılıyor( kızlar J)
Duyduğum kadarıyla deveye ücretsiz turist bindiren bir deveci, sıra turisti indirmeye gelince, evde kapının eşiğinde sandığa oturan gelin’in erkek kardeşi gibi açıyormuş elini. İnmek için turist 100 usd’a kadar açabiliyormuş kesenin ağzını, tabi bu birazda devecinin insafına da kalmış.

Esnaf turiste yalaklık yapmak için birkaç kelime ezberlemiş. Beni italyan’a benzeten esnaf genelde İtalyanca kelimelerle bana yaklaşıp tavlamaya çalışsalar da onları fazlaca konuşturmadan direkt Türk olduğumu söylüyordum. Ben dahil tüm arkadaşlara söyledikleri
şey inanmayacaksınız ama “yavaş yavaş hasan şaş” oluyordu. Nerden geldiğini bu cümlenin kimse bilmiyor, hatta bir kısmı hasan şaş'ın bile kim olduğunu bilmiyorlar ama genede söylüyorlar. Deyim gibi olmuş yani, esnafın ağzına yapışmış. Türksen hep aynı hikaye, "yavaş yavaş hasan şaş"...

Sharm’ın sıcaklık ortalamasına bakmak ne yazık ki program yapıp rezervasyon yaptırdıktan sonra aklıma gelmişti. Aralık ve ocak ayları oranın en soğuk aylarıymış ama gene de korktuğum başımıza gelmedi. Denize girdik yani sonuçta. Tepkilerden anladığım kadarıyla iyi de bronzlaşmışım.

Güzel günler geçirdiğim Mısır’da güzel insanlarlada tanıştık. Tatilime renk verdiler ve sağolsunlar “minik” yanaklarımı gülmekten ağrıttılar. Resimleri ekte mevcut…

Hiç yorum yok: