Pazartesi, Kasım 06, 2006

Acils

Güzelce hazırlanmış kahvaltının hayalini daha uyanmadan kurduğum herhangi bir pazar günü aldığım telefonla uyanıp özel olmayan bir hastanenin aciline doğru yola koyuldum. Sahra çadırlarının bölmelerine benzer perde parçalarıyla bölünmüş acil müşahade yada müdahale odalarında yakınıma ulaştım. İnsanın istemeden olmak zorunda kaldığı ender yerlerden sanırım ilk üç'e girer hastane acilleri. Feryat figan, karmaşa ve ortalıkta ne yaptıklarını bir türlü anlamadığım başı boş insan sirkülasyonu fena halde can sıkıcıydı.
İyi ki doktor olmamışım dediğimi hatırlıyorum içimden...


İki kişik bölmede yan yatağımızda yatan genç kız dikkatim çekti. Yüzünün bir tarafı renk değiştirmişti. Belli ki darbe almış. Sadece geçmiş olsun dedim gülümseyerek. O da bana aynı şekilde karşılık verdi. İçimden direkt teşhisi koymuştum arada. Sevgilisiyle kavga etmişti, daha doğrusu sevgilisi genç kızdan hıncını yumruklamak suretiyle almış bunu üzerine kızcağız da canına kıymaya karar vermişti. Eline geçirdiği bolca hapı yutarak da ailesini teyyakkuza geçirip hastanede almışlardı soluğu.

Oysa benim düşündüğüm gibi olmamıştı olay. O kadar genç bir kızın kendi canına kıyması için başka sebepleri de olabiliyormuş meğer. En yakın kız arkadaşıyla kavga etmiş bizim mağdur ve üzülüp hapları diplemiş. Anlattığı kavga sebebini tam hatırlamıyorum ama sudan bir sebepti aklımda kalmadığına göre. Olayı duyup da gülmemek elde değildi. Bizim bölümden ne yakınım nede ufaklık problemsiz atlatmışlardı acil maceralarını, gülerek ayrıldık ordan.

Yalnız, düşünme fırsatını daha sonra buldum insanın kendi canına kastı konusunu. Bana göre çok geçerli bir sebep olmalıydı bu hayattan vazgeçmek için. Öyle ya, gezmek, eğlenmek, sevdiklerinle keyif sürmek varken neden bunları bir kenarda bırakıp kendi fişini kendi çekesin.
Değermiydi!
Sonra genç kızı düşündüm. Acaba gerçekten sebep basit bir kız kavgasımıydı...
Sebep buysa komikti daha doğrusu trajikomikti.
Ben inanmadım buna sanırım inanmak istemedim.

Hiç yorum yok: