Pazar, Kasım 26, 2006

Ah be yavrucağım


İçinde "yavrucağım" geçen bir cümlenin sıcaklığını anlatmak için arayıştayım dakikalardır...
Yavru-cağımın yokmuş ötesi, yavrununda.

Bazen şairler öylesine güzel şeyler yazıyorlar ve üretiyorlar ki; resmen kıskanıyorum, gıpta ediyorum. Hem, daha önce benim neden bunlar aklıma gelmedi diye hayıflanıyorum düşüncelerimde, hem de olmayan şapkamı yerlere değdiriyorum karşılarında. Böylesine bir yüreğe sahip oldukları için. Biliyorum, kalın sararmış kitapları ıslatmayan engin bir deniz var gönüllerinde, uçsuz bucaksız. Bolca hüzün var yalnızlıklarıyla beraber. Malzeme sıkıntılarıda olmuyor tabi durum böyle olunca. Geriye birtek mürekkep kalıyor dolma kalemleri için derdim ama kırmızı şarap yanlarında olmasa...

"Ah be yavrucağım"...
İçimde iki günden beri bu cümleyi gezdiriyorum yuvarlaya yıvarlaya hiç yorulmadan. Yattığım zaman, yürürken, hastane kordidorlarında bir duvara yaslanmış tavanı izlerken, hatta banyo yaparken bile sürekli dilimin ucunda. Banyoda kafamdan aşağı sular inerken çok belli olmuyor gözümdeki nem ama dışarda fazlasıyla ilginç geliyodur eminim insanlara.Şişelerin arkasına saklamaya da çalışsam bu sessiz çığlığı hiç bir işe yaramıyor alkol. Ağrıyan dişe rakı basmak gibi boş yani saatlerce içmek.

Gönlüne sağlık sez, herşeye rağmen iyi geldi...







Hiç yorum yok: