Perşembe, Kasım 16, 2006

Bu gece Baba'nın gecesi demiştim.

Gitmek isteyip de gidemediğim ülkeler var benim, zihnimdeki haritada.Hepsinin yeri belli. Sıralamasını güzelce yapmışım, günün birinde hepsine tek tek gidecek ve kendimi şimdi olduğumdan çok daha iyi hissedeceğim en azından şu anda öyle düşünüyorum.Oralar deniz aşırı ve sıcak yerler. Sanırım yaşamak istediğim. Öyle bir şey ki bir yandan bir merak var beni oralara çeken diğer yandan da bilinmeyenin merakından doğan korku yada kaygı, yada endişe sen ne dersen de. Adını henüz koyamadığım duygular. Yıllar önce gidip te yerleşmek istediğim uzak ülkeye gitmek üzereyken de bunu hissetmiştim.

Sevgili "Duvar"; tecrübesizlik mi dersin, cahillik mi bilmiyorum ama bilmediğim bir şey varsa, öğrenmek isterim aptalca gurur yapıp bilmediğim birşeyi biliyormuş gibi yapmak yerine. Dün gece okul yıllarımdan beri açmadığım " Türkçe "sözlükleri açtım. Sonra ansiklopedileri taradım saatlerce. Yetmedi; internetde dolaştım. Çünkü aranan her sorunun cevabı mutlaka nette olmalıydı. Arama motorları neden vardı ki!

Aradığım her yerde var mı diye bakındığım "aşk"ın ne olduğu cevabına çok farklı yanıtlar aldım. Herkes karalamış, kafasına göre anlamlandırmıştı kendi "aşk"ları çerçevesinde "aşk"ı hatta "aşk"larını.

Kimisi aşk için yaşam şekli, kimisiyse aldığım nefesin sebebi demiş. Yarını yok demişler aşk'ın, kovalanası duygular bütünü, yaşanması gereken güzelliklerin sonunda acı yaşanacak olsa da peşinden, mutlaka yaşanması gerek demişler. Aşk güzel, aşk acı demişler, aşk'ın türlü hallerini sıralamışlar bir bir. Yürekleri kanatlandırır, pır pır eder demişler "aşk" olunca. Şarkılar, şiirler nasıl ortaya çıkardı diyor duygu adamları, aşk olmasaydı…

İlk etap da şaşırtıcı gelse de bu kadar değişik anlam yüklenmesi bu üç harfli kelimeye, düşününce herkeste farklı reaksiyon gösterdiğini düşünüyorum. Sonrasında ise bunun tarifi olmadığını. Çeşit çeşit şey, adam nasıl anlatacağını şaşırmış aşık olduğunu belli etmek için.

Küçücükken sormazlarmıydı; “beni ne kadar seviyorsun” diye. Kollarımı iki yana sonuna kadar açardım, açılabilecek son noktaya kadar. Kırılmayacağını bilse daha da açardım. O zamandan başlatıyolar yani amerikanvari pazarlama oyunlarıyla ifade şekillerini.
Diyorum ya tarifsiz, statülendiremeyeceğim duygular.Bu da onun gibi işte.

Kapattım gözlerimi bir ara bende düşündüm, karanlıkta.Söylenmedik o kadar çok şey var ki oysa "aşk"a dair diye ...
Acaba uzaklardaki bir ülkemiydi benim için yoksa fetih edilecek bir ülke mi? Belki de bu savaşta kaybedilecek olan benim ülkemdi, değil mi? Ben karar veremedim neyin ne olduğuna.İnsan karanlıkta yürür gibi hissediyor kendisini böyle zamanlarda, her an bir yerden ışık gelecek umuduyla. Hem adım atmaya korkuyorsun, hem de olduğun yerde kalmaya.
Unutmuştum, bana lazım olmayacağını düşünmüştüm böylesine ifadeleri yıllardan beri. Bu şekilde karşıma çıkması, kafamda ünlemler meydana gelmesi bir yandan hoşuma gitti bir yandan da korkusal düşünce girdapları oluşmasına yol açtı.

Acayip gaza geliyorum…Ne diyorum, neler yazıyorum ben bile şaşırıyorum.
Monitörle kadeh tokuşturmayı denememiştim hiç. Gülüyorum yaaaaaa.
Eyvallah duvar, öpüldün moni.Benim uyku saatim geldi:)

Hiç yorum yok: