Pazar, Ekim 22, 2006

Çıkmazdan çıkmak için çıkarılmayı bekliyorum...

Kuzeyim, güneyim birbirine girdi. Önümden arkamdan sobelenmişim. Mutlaka ileri sarmam lazım, hızlı geçsin istiyorum bu aralar hayatımı ama "fw" düğmesi koymamışlar doğarken vücuduma, standart paket almışlar; belkide daha ucuz olsun diye.

Herşey karmakarışık gene, hiç böyle olmamıştım, olmamıştı böyle dengezsiz bir denge.Yılan bile yok şimdi sarılacak.Öylece melülleşmişim, pusmuşum ayakta, namlu görmüş silahsız asker gibi. Dediğim gibi sobelenmişim heryerden. Düşünüyorum isyankar falan olmam lazım yada fena can yakan bir hayat kıyıcısı ki tek başıma tüm faturaları ödeyeyim, verecek bir hesabım olsun. Hepsi boş, bol soru işaretli düşünceler. Çıkmazdan çıkmak için çıkarılmayı bekliyorum...
Ahmet Kaya dinlemeye başladım gene. Onu dinlemek böyle zamanlarda enteresan bir hüzün, sıkıntı yaratıyor içimde. Sanki acıyan yerlerimi dahada bi acıtıyorum. İçimde gezen küçücük bi virüs olsa dahi bu tınılarla komple tüm organlara dağıtıp hastalıyorum kendimi. Hastalamak...
Yeni soktum bu kelimeyi literatürüme.
Müjgan çalıyo şimdi. Ağlaşılan müjgan. Kirpiğin üst kağapı yani... Nasıl yazmış Atilla İlhan, nasıl döküldü bu duygular o kalemden, neyin kafasıydı kimbilir yaşadığı ki şimdi bile hissedebiliniyor arada bi dijital bi ekran olmasına rağmen. Belkide sessiz bir klavyeden yazılmadığı için bu kadar dokunuyo.
Daktiloyla yazılmış, daktilo şakırdısıyla ifade edilmiş ruh ezgileri, şiirler, öyküler daha bi gerçek geliyo bana. Daha doğrusal ve yanlış yazılsa bile sonradan değiştirilemeyecek kadar güçlü basılmış tuşlar, deleteden uzak. Gerişi dönüşü yok yani, sen var desende yok... Hayat gibi. "Rew" yok güzelim hep "fw" var.

Hiç yorum yok: