Perşembe, Eylül 21, 2006

2.El araba kıvamındayım belkide, hor kullanılmış...

Kitap yazma olayı bu ara hayatıma giren "ikinci güzel" renk...
Bir yerden başladığım zaman lastik mideler gibi açılıyor, yazdıkça yazıyor, uzadıkça uzuyor ekranda kelimeler ve saatin nasıl geçtiğini anlamıyorum.
Gökyüzüne çok yakın olmama ve geceleri penceremdeki perdelerin dünyanın tavanını görmemi engellememesine rağmen puslu koyu renkten ötesini göremiyorum yani yıldızlara ulaşamıyor ve bu daha şiddetli klavyeyi kullanmama, yazmama neden oluyor.
İlham dediğim şey bile sezeryanle geliyor, tersten.
Gündüzse ve hava güneşli ise hele hele açık havaysa bu tamamen imkansız hale geliyor, simsiyah olmalı atmosferim yazmam için.
Bunlarla birlikte ikinci bir insan daha olduğumun farkına vardım. Yazan ben ve yazmayan ben birbirlerinden o kadar uzaktalar ki!
Ortaokulda tuttuğum, hala sakladığım günlüklerimi okuduğum zaman potansiyel o zamandan ortaya çıkmış diyebiliyorum fakat mizaha daha yatkın bir bünye durumundaymışım o zamanlar.
O zamanki benle şimdiki benin yazıları arasındaki fark sorusunu kendime sorsam sanırım bunun cevabınıda yaşanmışlıklarla, dolayısıyla yıpranmakla nasıl evrelerden geçtiğimle alakalı olduğunu söyleyebilirim.
2.el araba kıvamına gelmişim belkide, hor kullanılmış...
Belkide çarpışan araba klasmanına geçtim farkında olmadan. Hiçbir darbeyi hissetmediğimi hiç bir yerimin acımadığını düşünüyorum hiç bir şekilde. Hacıyatmazlar vardı eskiden; ne yaparsan yap yıkılmazlardı her şekilde dikilerlerdi yattıkları yerden havaya doğru.
Acıtılmışlığın nereden gelecek olduğu belli olsada olmasada fark etmiyor yani benim için. Daha önce de söylediğim gibi manevi mazoşmi benim bünyede sardı artık. Mutlu olursam bi gün bu beni mutsuz edebilecek... Şimdilik böyle düşünüyorum...

Hiç yorum yok: