Pazartesi, Eylül 18, 2006

saçma sapaaanııı gelir zamanı!

Tarihi Rum köyünde yapayalnızım.
Yaşlı köylülerin garip, tanımadığım sebzeleri sattığını görüyorum.
Bağıra bağıra sohbet edip hiç kimseyi umursamadıkları çok dikkat çekici geldi bana.
Bi yaşlı kadına takıldı gözlerim aynı zamanda kulaklarım.
21 yaşından beri doğru düzgün bi erkekle beraber olmadığını, olduklarınınsa kilosundan dolayı hedefi tutturamadığını söylüyordu pazar ahalisinden yaşlı bir adama.
Ses şiddeti reina'yı bi kaç yıl mühürletecek desibele sahipti. Dinleyen adama bakınca Allah çok merhametsiz diye düşündüm ama gözlerimide bir türlü kaçıramıyordum çirkinlik akan burnundan.
Böyle bir insan burnu yoktu, timsahdan burun nakli yapılmış gibiydi ve sürekli sırıtıyordu yaşlı adam. Miğdem bulandı.
İmdadıma duyduğum telefonun zil sesi yetişti.

Duyduuğum ses beni kendine çekerek pazardan çıkardı.
Bu melodiyi sürekli kullandığım için telefonun benim olduğunu düşündüm.
Benim telefonumsa neden üzerimde değildi diye aklımdan geçirdim aynı zamanda...
Orta halli bir arabanın içinde çalıyordu telefon, aracın kapısını açıp bindim ve çalıştırdım. Yavaş yavaş ilerlemeye başladım yolda, dikiz aynama bakınca bir kadın fark ettim aracın peşi sıra koşan aynı zamanda elindeki hortumla arabayı yıkamaya çalışan bi kadın.
Hemen arkasındaysa traktörle beni takip eden polis devriyesi. Tepe lambaları açıktı siren seside. Garip garip konuşuyorlardı megafonlarından!
Elim ayağım birbirine dolaştı o esnada ama kaçacak yer yoktu, yapacak bişeyde.
Sonra çalıntı arabamın arkasına birileri bindi , seni koruyacağız diyerek; binmeleriyle yokolmaları bir oldu. Ne oluyodu ne bitiyordu hiç bişey anlayamıyordum. Kamera şakasımı dedim bi an, yada bittim diye düşündüm. Kanter içinde uyandım...

Hiç yorum yok: