Pazar, Eylül 10, 2006

GÖRÜCÜ USULÜ OROSPULAR

Uzun cümleler kuran insanların samimiyetlerine inanmamışımdır hiç bir zaman. Sanki bir açıkları varmış da onu kapatmak için öyle konuşuyorlarmış yada komplexli insanlar olduklarından her şekilde oldukları gibi konuşurkende kendilerini farklı göstermeye çalıştıklarını düşünürüm.
Benim böyle bir kaygım olmadığından mı bilmiyorum ben hiç uzun cümleler kuramadım! Uzun cümleler bi yana konuşmam gereken yerlerde bile konuşamadığım çok olmuştur. Ayrıca aşağıda yazdıklarımın bunlarla ilgisi yok...
Haftasonunda karayazımı sildirmek için hastaneye gittim, sonrasında fuara. Enteresan bi fuardı ve insanların "bilişimden" çok "bileşenleri" incelemesi özellikle standlardaki hande yener copylerinin, çok dikkatimi çekti.
Dönüşte, e-5'teki yol çalışması yüzünden alternatif güzergah çalışması yapan aklım sahilden gitmemi emretti, hay hay dedim. Florya rampasında dikkatimi yeni bir tarikat oluşumu edasıyla göktanrı'ya bakan uydular çekti. Binlerce çanak anteni gördüm aynı anda ve hepsi aynı yere kitlenmişti. Küçüklüğümde ayçiçeklerinin simetrisi aynı zamanda güneş yörüngesinde gerçekleştirdiği açısal hareketleri çok enteresan gelirdi bana. Şimdiyse hiç bişey şaşırtmıyor.
*******************************************************************************
Pazar günü çok griydi gökyüzü ve çok kasvetli. Sıkılmamak için hiç neden yoktu yani benim için. Oldum olası zaten yaz bitip sonbahar gelmesinden nefret etmişimdir. Leylek misali biz neden güneşi kovalamayız düşünmüşümdür hep. Nedenini hiç bilmediğim ama geldiğini bildiğim yazın içime dolan huzur diğer mevsimlerde nedense hiiiç uğramaz bana. Aksine güneşin kaybolmasıyla daha da berbat oluyor herşey. Birde sinüs problemi ve başağrısı cabası... Ve bu atmosfer hep londra'yı çağrıştırıyo bende, hiç gitmediğim. Gitmediğim ve sevmediğim.
Evde oturup kitap okumak ve msjlaşmak kesmedi, bilgisayarda çökmüştü. Klasik olacak ama çok eskiden okuduğum bir kitapda canın sıkıldığı zaman içindeki zehiri akıtmak için gözlerinden, mutlaka deniz kenarına git ve rahatla diyordu yazar efendi. Akşam saatlerinde deniz kenarında gitmek için bindim arabama, zehrim olmasada hiç bi yerimde. Arabada aklıma zamanında leman'da yada gırgırda çokça çizilmiş "melankolik" adam figürleri geldi. Yakalarını kaldırmış, pardesülü adam elleri cebinde ve belden kuşağı sıkıca bağlı öylece denizi seyretmekte hüzünlü hüzünlü, ağzındada sigarası. Denize atlasammı, atlamasammı diye düşündüğü muhtemel saçlar uzun ve yanları yapıştırılmış, önede bi tutam kakül yada kahkül bırakmış. Bana pek benzemesede aklıma o geldi ama gülmedim.
Hava iyice karamıştı arabadan indiğimde; bakmak istediğim mavi su parçası renk değiştirmişti bile ve ancak bi kaçyüz metre yürüyüp sıkılıp tekrar arabaya doğru yürümek üzere inmiştim. Gözüm içmek için bir yer aradı dönerken ama ayaklarımı çeken bi yer olmadı. Ayaklarım nereye gideceğini biliyordu ve gittim.
*******************************************************************************

Hiç yorum yok: