Cuma, Eylül 01, 2006

İstanbul'da Trafik

İki gündür İstanbul'da azar azar yağan yağmur tam olarak yerleri ıslatmasada, araçların camlarına bir damla tanecik düşmeye görsün hatta gökyüzü sadece koyu gri olsun, şöförlerin psikolojisini bozup onların frene basmasını sağlıyor.
Kesin bu işte Pavlov'un parmağı vardır diye düşünüyorum.
Akabinde tren vagonu gibi peşi sıra frene basmak zorunda kalan diğer araçlar ve felç olmuş karayolları.
Ve o hengamede yol bonusları dediğim son yıllarda metropollerin (en azından istanbul'un) ana arterlerinde ortaya çıkan korkusuz, gözüpek, çılgın satıcılar. Bonus satıcılar:)
Özellikle çiçekçilerle göz göze gelmemek bi uğraş veriyorum.
Allah muhafaza dalmışsam, yanlışlıkla göz göze gelmişsem çiçekçiyle, yada elindeki güllere baktığımı farkettiyse ya o gülü alıcam yada arabanın yanında 1 km. yürütüp okkalı küfür yiyeceğim.
Böyle durumlarda dudak okuma alışkanlığı sadece moral bozmaya yarıyor, okumamak lazım.
Bu satıcıların müşteri bulmak adına kriterleri ne bilmiyorum ama kurtulmanın tek yolu surat asıp, öndeki arabada belirlediğin tek noktaya bakmak.
Sıkıcı oluyo sabah akşam gitmek, gelmek.
Acaba diyorum otoyollarda uzun süre direksiyon başında sıkılan sürüceler için Devlet bişey yapamazmı. Bi meşgale bi uğraş yada gönüllü yol hostesleri, küçük otomobil animatörleri olabilir.
Yada yürüyen merdiven gibi yürüyen otoban yapılsa araçlar hızla ilerlerken bizde inip sağa sola bakınsak, tükürsek etrafa:)

Hiç yorum yok: