Salı, Eylül 19, 2006

Şarjöründe kaç mesaj varki??

Vakit gece yarısını çoktan geçmiş. Bi kaç evden sızan ışık hüzmesi ve sokak lambaları dışında geceyi delen ve rahatsız eden pek bişey yoktu.
İçimden fışkırmak isteyen adını bir türlü koyamadığım ince duygular dışında.
Sessizlikle sohbet etmek istedim; anlattıklarımı bana karşı kullanamayacağını düşünerek birde yağsammı yağmasammı diye düşünen pis istanbul bulutlarını gaza getirip dökebilmek için çatıda kedi gibi oturmak.
Lisedeki ağır aşk nöbetlerim geldi aklıma, uykularımı kaçıran, gözlerimle tavanı arşınladığım rüyalarımda bile uyandırmaya kıyamadığım kötürümsel ağır nöbetler.
Kıyaslamak geldi içimden, kıyamadım hiçbirine. Tarifi imkansız.
Herkesi, bütün komşuları, iti -köpeği uyandırmak istedim ortak olmaları için gizli yarama, hüzün doldurulmuş sokaklarda.
Üşüdü ellerim, ellerimi cebime sokmak istedim.
Cebimden vurulmuş olduğumu farkettim, mesajınla...
Keşke bütün mesajlarını boşaltsaydın üzerime, hayata dönmek için!

Hiç yorum yok: