Pazar, Eylül 03, 2006

nostaljici geldi

Eskiler bilir, topkapı'dan (batı istikametine doğru) sonrası surdışı diye tabir edilir, genelde anadoludan yeni göçüp gelenlerin yerleştiği yerler gözüyle bakılırdı. Gerçi bizim baba 50'ler de gelmiş İstanbul'a ama ilk evimizi surdışından almışız, orda da kalmışız. Hala da burdayım :)
Ömür yoğurtları vardı meşhur unutulmayan mekanlardan, restaurantı da vardı burda az ötemizde dururdu. Topkapı'dan incirli'ye gelene kadar oradan başka da durak yokmuş.Film platosu olarak bile kullanılmış rivayetlere göre.
Birde merter de merterlerin çiftliği varmış, Ata'dan hibe.
Şimdi orasıda mazi oldu ya neyse. Kapitalist ekonomi, ne hatıra dinledi nede nostalji. Ömürcüler verdiler sabancı'lara, hem araziyi hemde markayı bilmiyorum duymadığımız daha başka bişi var mı verdikleri?
Tabi merter de yalan oldu zamanla.
Bizim jenerasyon olduğu gibi esnaf çocuğuydu semtte, iyiydi o zamanlar esnaf olmak.
Fakir, orta halli, zengin gibi üç statü vardı ve orta hallilik esnaflıkla eşdeğerdi.
Akıllı esnaflar ev sahibi, araba sahibi oldu çocuklarını meydana çıkan kolej furyasıyla kolejlerde bile okuttu. Güzeldi o yıllar. Okulların ismi anlaşılır isimlerden oluşuyordu henüz, kolej olsa bile...
Yeni yerleşim yerleri olduğu için buralarda genelde genç nüfus hakim olup en az üçer tane salıyorlardı sokaklara meyvelerini...
Çok çocuk vardı çok oyun olduğu kadar ve kimsenin gelecek kaygısı yoktu yada biz hissetmiyorduk.
Sağın solun final zamanıydı ama bizim çevremizdekiler hep ekmek partiliydi. Gerçi bizim oturduğumuz apartmanda beni her gördüklerinde oynayan seven abiler vardı. Yıllar sonra hatta bi kaç sene evvel okuduğum bi kitaptan öğrendimki A.Çatlı ve arkadaşlarının faaliyet çalışması yaptıkları merkezmiş bizim en üst kat.
Sonra aynı dairede Yaşar Nuri Hoca oturdu. Tabi tesadüfmüydü bilmiyorum!
Onun evinde gördüğüm kadar çok kitap sadece beyazıt kütüphanesinde birde Ortadoğu gazetesi yazarı aile dostumuz N.Sevinç'in evinde gördüm.
Kitap kıskançlığım belkide bunlardan sonra oluşmuşda olabilir.Sevmiyorum kitaplarımı kimseye vermeyi, hele geri dönmemesini. Hiç bir kitabımda geri dönmemişdir ya oda başka bi mesele...
Mutlaka okuması beklenen nesildik, çünkü okutulmamışların çocuklarıydık. Umut hep gelecekdeydi yani.
Düşünüyorumda şimdi belkide dersane sektörü bile sayemizde oluşmuştu.
Atarinin henüz bizleri zehirlemediği, gazoz kapakları, misket, uzun eşşek, dokuz taş ve aklıma gelmeyen bi sürü oyunu oynadığımız enteresan zamanlardı.
Boş arsalarda yetişmiş meyve ağaçları bile vardı ve biz onlara çıkıp bişeyler yemeyi marifet sanardık; evde daha iyilerinin olmasına rağmen açıp dolabı yemezdik.
Bu ağaçlara çıkmayada "dalmak" derdik:)
Seçilmiş bahçeler vardı bizim için ve sezonun gelmesini beklerdik dalmak için... Dalınan her bahçenin bi kovalayanı olurdu, kaçmak yemek kadar zevkli gelirdi o zamanlar. Sonradan yıllar sonra bunun isminin adrenalin olduğunu öğrenecektim bu zevkli kaçışın. Sahi, adrenalin nasıl adlandırılıyordu o zamanlar? (Sonraki yıllarda komando oldum çatıştım dağlarda, sporcu oldum yarıştım, kavgalar ettim olmadık yerlerde ama bu duyguyu bir daha yaşayamadım)
Birde anadol kamyonetler vardı sanki bizim arkasına asılmamız için piyasaya sürülmüştü:)
(Kaportasının samandan oluştuğu söylenen ilginç, ilkel ama bizim üretimimiz olan bir araçtı! Atların ve katırların bu aracı yediğinide duymuşluğum vardır)
Bizde üretenleri kırmamak için asılırdık bunlara, indiğimiz zaman bizi ezmek için arkadan hızla gelen arabalar olmadığı için belkide.
Bakkal amcalar vardı her sokakta, tabelada isimlerinden farklı çağrılırdı. Ali bakkal, veli bakkal, uzak bakkal v.s.
İlkokulda en iyi arkadaşımın babası sütçüydü. Semte o süt verirdi.Süte su karıştırılabileceğini ilk o zamanlar duymuştum, yaratıcı bi fikir gbi gelmişti. Sütçü daire kapılarını yada apartman duvarlarını yazı tahtası gibi kullanırdı. Satışları orda tutardı. O zaman ne kdv vardı nede z raporu tabi:))
Yaz kış sokakta yada okulun bahçesinde top oynadıktan sonra bulduğumuz her çeşmeye yada musluğa kafamızı dayayıp kana kana su içerdik.
Gerçi ben bu tekniği kullanmazdım. Hijyeni o zamandan çözmüş olucam, musluktan avucuma dökülen suyu içmek daha akıllıca gelirdi ve o şekilde içerdim...
Maradona, pele, kaleci şumaher :) kod adarını kullanırdık top oynarken. Güzelde oynardık, mahalle maçları yapardık sürekli kolasına ama yenilsek almazdık kimseye kola, yenincede onlar bize almazdı...
Çok güzel günlerdi be...


1 yorum:

anonim dedi ki...

sanırım insan o zaman insandan bu kadar korkmuyordu..bu kadar kendını savunmak için didinmiyordu..acıktı kapıları.. isteyen isteyenin dünyasında misafir olabiliyor,zamana hapsolmuyordu bizim gibi..